Halefiyet, genel anlamı itibariyle birinin yerine geçmeyi ifade eder. Kanuni halefiyet is başkasına ait bir borç dolayısıyla alacaklıyı tatmin eden kişinin, onun haklarını, kanunda belirtilen hallerde ve tatmin ettiği oranda
Borçlar hukukunda düzenlenen kanuni halefiyet genel bir düzenlemedir. Bunun yanında kanuni halefiyete ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen sigortacının kanuni halefiyeti de bu özel düzenlemelerden biridir.
Türk Ticaret Kanununun 1472 Maddesinin 1 Fıkrasında halefiyet “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.” olarak düzenlenmiştir. Sigortacının halefiyeti cüzi halefiyettir ve sadece zarar sigortaları bakımından mevcuttur.Sigortacıya bu hakkın tanınmasının sebebi zarar sigortalarındaki zenginleşme yasağıdır. Yani,sigorta ettirenin sigorta ile teminat altına aldığı rizikonun gerçekleşmesi durumunda uğradığı zararlar sigortacı tarafından sigorta sözleşmesindeki hükümler kapsamında tazmin edilecektir. Bunun yanında zarar gören sigortalının zarardan sorumlu 3 Kişilere karşı ayrıca bir tazminat hakkı mevcut olduğundan, sigorta sözleşmesinin varlığı sigortalının zenginleşmesine sebep olmaktadır. Ayrıca sigortalının zararının sigortacı tarafından giderilmesi zarara sebep olan 3 Kişinin sorumluluktan kurtulmasını gündeme getirecektir. Sigortacının kanuni halefiyeti her iki durumun önüne geçmektedir. Halefiyet ilkesinin geçerli olabilmesi için gerekli şartlar ise;
Bu şartların bütün halinde bulunması gereklidir. Aksi halde sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü doğmayacağından halefiyet hakkı da bulunmayacaktır. Buna rağmen sigortacı zarar görenlere ödeme yapmış ise, zarar veren kişilere karşı rücu davası açması mümkü değildir.
Ticaret kanununun halefiyeti düzenleyen maddesinin devamında sigortalının, sigortacının halefiyet hakkını ihlal edecek davranışlardan kaçınması gerektiğini düzenlemiştir. TTK 1472/2 “Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.” Sigortalının bu davranışlarına zarar sorumlusuna karşı tazminat talebinde bulunmamayı taahhüt etmesini, zarar sorumlusunu ibra etmesini, tazminat alacağını başkasına devretmesini örnek verebiliriz.
Sigorta şirketi, 3.şahıslara rücu etmenin yanı sıra bazı koşulların gerc?ekleşmesiyle sigorta ettirenine de rücu edebilir. Karayolları Motorlu Arac?lar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında düzenlen maddeye göre ;
B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı
Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda kazaya sebebiyet veren sigortalıya rücu edebilir. Sigortalıya başlıca şu nedenlerle rücu edilir:
Sigortacı rücu sebeplerine dayanarak tazminat sürecini geciktiremez ve bu sebeplere dayalı bilgi ve belgeyi hak sahibinden talep edemez.
Halefiyette olduğu gibi rücu hakkında da sigortacı tazminat ödemesini gerçekleştirdikten sonra bu hakkını kullanabilir.
Maddenin 1 Fıkrasında belirtildiği gibi sigortalının “kasti ve ağır kusurlu” olması gerekmektedir.Yargıtay vurgulamaktadır.
Eğer sigortalının ağır kusuru veya kasti bir hareketi yoksa tamamen kusurlu olmasıhalinde bile sigortacının rücu hakkından bahsedilemeyecektir.
Konuya İlişkin Yargıtay Kararları
“Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, ağır kusur kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte kasta yakın bir kusurun varlığını ifade eder. Sigorta Genel Şartlarında “tam kusur”dan değil, “kasıt” ve “ağır kusur”dan söz edilmektedir. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, sürücünün 2918 sayılı KTK’nun 57.maddesi hükmüne aykırı şekilde kavşaklarda geçiş önceliğine uymaksızın tedbirsiz ve dikkatsiz araç kullanması kusur oluştursa bile, dava konusu olayın oluş şekline göre “ağır kusur” değildir. Bu nedenle, sürücünün 8/8 kusurlu olması, sigorta şirketine rücu hakkı (11.HD. 16.01.2006, E.2005184 – K.2006/121)
“Sürücü, bilirkişi raporuna göre, yolun kenarında park halinde bulunan araca çarparak trafik kazasına neden olmuştur. Bu hal kasıt veya ağır kusur olarak değerlendirilemez. Bilindiği üzere, “ağır kusur” kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte kasta yakın bir kusurun varlığını ifade eder. Dava konusu olayda, sürücü kusurlu olmakla birlikte, ağır kusurlu olmadığının kabulü gerekir. Aksi halde, sigorta yaptırmanın bir anlamı kalmaz.” (11.HD. 11.05.2000, 2961-4140)
Kaynaklar